Dünyada ve ülkemizde nüfus artışı ile birlikte enerji tüketimi de artış gösterdi. Enerji tüketiminde oluşan bu taleple birlikte enerji tedarikinde sorun yaşanmaması açısından tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji sektörüne yönelik çalışmalar hızlandı.
Enerji kaynaklarının çıkarılması, kullanımı, üretimi, tüketiminin ayrı ayrı faaliyetler olması nedeniyle tüm bu faaliyetlerin bir takım kurallara bağlanması gereği doğdu ve bu kurallar çeşitli mevzuatlar çerçevesinde toplandı. Böylelikle “enerji hukuku” adı ile yeni bir hukuk dalı oluştu. Gerek Avrupa Birliği’nde (AB), gerekse ülkemizde bu yönde birçok çalışma ve düzenleme yapıldı.
Avrupa Topluluklarının üç Kurucu Antlaşması’ndan ikisi olan 1951 tarihli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Antlaşması (“AKÇT Antlaşması”) ve 1957 tarihli Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Antlaşması (“AAET Antlaşması”) enerjiye ilişkin oldu. Kurucu Antlaşmalarda yer alan malların serbest dolaşımına, şirket kurma hakkına, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı hakkına, iç hukukların uyumlaştırılmasına ve devlet yardımlarına ilişkin hükümler enerji sektörüne de uygulanır.
Bu Kurucu Antlaşmaların her birinde enerji politikalarını belirleyen birçok hüküm yer almakla birlikte, hiçbirisinde ayrı ve detaylı bir enerji bölümü yoktur. Bu nedenle AB enerji hukukuna ilişkin olarak tüzük, yönerge, tebliğ, karar ve tavsiye şeklinde birçok ikincil düzenleme yapılarak enerji hukuku şekillendirildi.
Ülkemizin AB’ye üyelik sürecinde Birlik müktesebatına uyum çabalarının bir sonucu olarak enerji hukuku alanında da AB’deki düzenlemeler örnek alınarak yeni düzenlemeler yapıldı. Örneğin 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu, AB müktesebatındaki denk düzenlemeler olan Elektrik ve Doğalgaz Yönergeleriyle önemli benzerlikler gösterir.